GİRİŞ
2. Dünya Savaşı, tarihte görülen
en yıkıcı, sonuçlarıyla da felaket ve acıya sebep olan bir savaştır. 20.yy
insanların ve milletlerin bir kısmını daha iyi bir yaşama sevk ederken
birçoklarına da görülmemiş acılar tattırmıştır. İnsanlık tarihi yüzyılın başında
ortaya çıkan 1. Dünya Savaşı’nın olumsuz etkilerini unutma fırsatı
bulamamışken, aynı zararları 2. Dünya Savaşı ile tekrar yaşamak zorunda
kalmıştır. Dünya tarihinin belki de en büyük, en kanlı savaşı olan bu savaş
hakkında sayısız sinema filmi ve belgeseller çekilen; makaleler, kitaplar
yazılmış; birçok farklı türde sanat eserine konu olan; bu savaşa ilgi hiçbir
zaman kaybolmamıştır. Üzerinden uzun zaman geçmesine rağmen hala bilinmeyenleri
gün ışığına çıkan, araştırılan, hakkında konuşulan, düşünülen bir savaştır ve
böyle olmaya da devam edecektir hiç kuşkusuz. Nedenleriyle, cepheleriyle,
sonuçlarıyla, kayıplarıyla, ilkleriyle, kahramanlarıyla, canileriyle,
trajedisiyle, sayısız açıdan en ince ayrıntılarıyla yazılmış, çizilmiş,
konuşulmaya da devam edilecektir. Şimdi II. Dünya Savaşının
nedenleri, gelişimi, cepheleri ve sonuçları hakkında bir daha tarihe not düşelim.
II. DÜNYA SAVAŞI’NIN
NEDENLERİ
✦ Almanya’nın Versay ve Nöyyi
Antlaşmalarının haksız maddeler içerdiğini düşünerek bu antlaşmaların yeniden
gözden geçirilmesini istemesi.
✦ 1. Dünya Savaşı’ndan sonra yapılan
barış antlaşmalarıyla çizilen sınırlar milliyetçilik esasına uygun
olmadığından, bu durumun etnik çatışmalara ve sınır sorunlarının yaşanmasına
sebep olması.
✦ İtalya’nın savaşı kazandığı halde
isteklerine ulaşamaması ve iktidara gelen faşistlerin saldırgan bir politika
izlemesi.
✦ İmparatorluk kurmak isteyen
Japonya’nın Asya’dan Avrupa Devletlerini çıkararak sömürge alanlarını
genişletmek istemesi.
✦ I. Dünya Savaşı’ndan sonra
huzursuzluğun artması ve dünya barışını korumak amacıyla kurulan Milletler
Cemiyeti’nin görevini yerine getirememesi.
✦ Japonya’nın Mançurya’yı,
İtalya’nın Habeşistan’ı işgal etmesine, Almanya’nın da Rhur Bölgesi’ni
silahlandırmasına Milletler Cemiyeti’nin herhangi bir yaptırım uygulayamaması.
✦ İtalya ve Almanya’nın İspanya’daki
iç savaşta cumhuriyetçi yönetime karşı faşist General Francisco Franco’nun
saflarında savaşmak üzere asker göndererek yeni silah ve uçaklarını denemeleri.
SAVAŞ ÖNCESİNDEKİ YAŞANAN SİYASİ GELİŞMELER
I. Dünya Savaşı sonunda galip
devletler, yenilen devletlere siyasi, ekonomik ve askeri kısıtlamalar ve ağır
yükümlülükler getiren antlaşmalar imzaladı.
I. Dünya Savaşı sonunda Osmanlı
Devleti, Rus Çarlığı, Avusturya-Macaristan ve Alman İmparatorluğu’nun
yıkılması, Avrupa güç dengesini değiştirdi. I. Dünya Savaşı’ndan sonra, Sovyet
Rusya’nın komünist rejimi uygulaması, uluslararası alandan soyutlanmasına ve
dışa kapalı bir politika izlemesine yol açtı.
Osmanlı Devleti’nin yıkılmasıyla
ortaya çıkan Orta Doğu kuvvetler dengesindeki boşluk, İngiltere ve Fransa’nın
yayılmacı politikasıyla dolduruldu. İtilaf Devletleri, Almanya ile ağır şartlar
içeren Versay Antlaşması’nı imzaladı. Böylece Almanya’nın Avrupa’yı tehdit
etmesi engellenmiş oldu. Ancak Almanya’nın uluslararası alanda bıraktığı boşluk
büyük sorunlara yol açtı.
Locarno Antlaşması ile de
milletler arası politikada yumuşama ve iş birliğine gidilerek barışın
sürekliliğini sağlamak amacıyla silahsızlanma çabalarına girişildi. Dünya bu
şekilde barışın sürekliliğini sağlamaya çabalarken 1929 Dünya Ekonomik Buhranı
etkilerini dünyanın her yerinde göstermeye başladı. Krizin etkileri siyasi
gelişmeleri etkiledi. 1931’de Japonya’nın Mançurya’ya saldırması ve art arda
çıkan siyasi buhranlar, dünyayı yeni bir savaşın eşiğine getirdi.
II. DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ DEVLETLERİN DURUMU
ALMANYA
Nazilerin Almanya’da iktidara
gelmesiyle Alman dış politikası yeniden şekillendi. Üç aşamada gerçekleşen bu
dış politikanın ilk hedefi Versay Antlaşması’nın maddelerinden kurtulmaktı.
“TEK MİLLET VE TEK DEVLET” olarak adlandırılan ikinci aşamada bütün Almanca
konuşan toplulukları tek bir Alman devleti altında toplamak amaçlandı. Alman
dış politikasının üçüncü aşaması ise olarak adlandırıldı. Bu aşamada Almanya’nın topraklarının Alman ırkına
yeterli gelmeyeceği düşüncesiyle Avrupa’da yayılma politikası takip etmekti.
Nazi Partisinin iktidara gelmesi Versay’la birlikte kurulan devletler başta
olmak üzere birçok devleti endişelendirdi. Almanya yayılmacı dış
politikasının ilk hedefini uygulamaya koydu. Versay’ın getirdiği askerî
kısıtlamalardan kurtulmak için gizlice silahlanmaya başladı ve ordusunu
güçlendirdi. 1933’te Silahsızlanma Konferansı ve Milletler Cemiyetinden
çekildi. Bunun üzerine İngiltere ve Fransa savunmasını güçlendirdi. Bu
gelişmeleri fırsat bilen Hitler, ülkesini koruma gerekçesi ile askerliği
mecburi hâle getirip asker sayısını daha da arttırdı.
Versay Antlaşması’yla Fransa’ya bırakılan Saar Bölgesi halk
oylaması sonucunda Alman yönetimine geçti (1 Mart 1935). 7 Mart 1936’da Almanya
Ren Bölgesi’ne asker gönderdi. Fransa bu durumu kabul etmek zorunda kaldı.
Almanya 13 Mart 1938’de Avusturya ile birleştiğini ilan ederek burayı ilhak
etti.
Hitler’in, dış politikadaki
ikinci hedefi, Almanya dışındaki Almanların yaşadıkları toprakları almaktı.
Çekoslovakya’nın Südetler Bölgesi’nde 3,5 milyon Alman yaşamaktaydı. Hitler, bu
ülkedeki Nazilerin çıkardıkları karışıklıklardan yararlandı. 28 Mayıs1938’de
Çekoslovakya’yı işgal etme kararı aldı. İtalya, Südet buhranı sırasında Almanya’yı
desteklerken İngiltere ve Fransa bu konuda ortak bir cephe oluşturamadı. SSCB
ise müttefiki Çekoslovakya’ya iç sorunları ve sınırları ortak olmadığı için
yardım gönderemedi.
Avrupa’da genel bir savaş
ihtimalinin ortaya çıkması üzerine Almanya, Fransa, İtalya ve İngiltere
arasında 29 Eylül’de Münih Konferansı toplandı. Bu Konferans’ta Südet,
Almanya’ya verilirken Çekoslovakya toprakları İngiltere ve Fransa’nın garantisi
altına alındı. Bu konferansa davet edilmeyen SSCB, Batılı devletlerden
uzaklaşıp Almanya’ya yakınlaştı.
JAPONYA
I. Dünya Savaşı’nda,
Avrupalı devletlerin birbiriyle olan mücadeleleri, Uzak Doğu’ya olan ilgilerini
azaltmıştı. Japonya, bu durumu fırsat bilerek Asya’daki yayılmasını
hızlandırmak istedi. Almanya’ya karşı savaşa girerek Pasifik’te ona ait
(Carolina, Marianne ve Marshall) adaları işgal etti.
Japonya, 1920’li ve 1930’lu yıllarda Uzak Doğu’nun en
güçlü devleti oldu ve Asya içlerine kadar yayılmak istedi. Uzak Doğu’da çıkarları olan Avrupa
1922’de “Washington Deniz Silahsızlanması Konferansı”nı toplayarak Japon deniz
kuvvetleri sınırlandırdı.
1929 Ekonomik Buhranı’nın
çıkması, Japonya’nın, askerî güce dayalı bir yayılmacı politika izlemesinde
etkili oldu. Bu doğrultuda Japonya, 1931’de Mançurya’yı işgal ederek Çin’e
yöneldi. Japonya Asya’da istediği gibi hareket edebilmek için 1933’te Milletler
Cemiyetinden; 1934’te Washington Antlaşması’ndan çekildi. Aynı zamanda 1934’te,
“ASYA, ASYALILARINDIR.” diyerek Batılıların Çin’le olan münasebetlerini
kesmelerini istedi. Bu gelişmeler, Uzak Doğu’da güçler dengesini bozdu.
ORTAK REFAH ALANI: Japonya,
yayılmacı politikasını Asya devletlerinin dayanışması üzerine kurmuştu. Bu
politikaya göre bazı Asya bölgeleri, Japonya’nın denetiminde olmalıydı.
JAPONYA’NIN ÇİN’E YÖNELME SEBEPLERİ
• 1936’da İtalya’nın Habeşistan’a
saldırısına, Almanya’nın Ren Bölgesi’ne asker sevk etmesine yeterli tepki
gösterilememesi,
• Berlin-Roma Mihveri’nin
kurulması,
• İngiltere’nin yatıştırma
politikasına başlaması ve İspanya’da iç savaşın yaşanması gibi gelişmelerin
Avrupa’dan Japonya’ya etkili bir tepkinin gelmeyeceğini göstermesi,
• ABD’nin tarafsızlık politikası
gereği buhranlara karışmak istememesi,
• Kasım 1936’da Japonya ve
Almanya’nın imzaladığı Pakt ile SSCB’nin baskı altına alınması
İTALYA
I. Dünya Savaşı’nda
istediklerini elde edemeyen İtalya, savaşın sonunda siyasi, sosyal ve ekonomik
sıkıntılarla karşılaştı. 28 Ekim 1922'de Napoli'den Roma üzerine yürüyen Faşist
Partinin "Kara Gömlekliler" harekatıyla hükümet istifa etmiş ve
başbakanlığa Mussolini getirildi. Böylelikle İtalya’da 30 Ekim 1922’de Benito
Mussolini önderliğinde Faşisizm’i iktidara taşıdı.

İtalya’nın
uzun süreden beri sömürgecilik emelleri vardı. Bu emeller, Mussolini ile
birlikte “Roma İmparatorluğu’nun yeniden kuruluşu” adı ile millî bir ideal
hâline geldi. İtalya yayılmacı bir dış politika izlemeye başladı. Bu doğrultuda
1924’te İtalya, Yugoslavya’ya baskı yaparak “Serbest Şehir” statüsündeki
Fiume’yi, topraklarına kattı.
Milletlerarası
bir komisyonda görevli İtalya temsilcisinin Yunanistan’da öldürülmesi üzerine
İtalya, Yunanistan’a ait Korfu Adası’nı işgal etti.1924 yılı sonunda
Arnavutluk’taki bir iç meseleyi fırsat bilerek Arnavutluk’u nüfuzu altına aldı.
İtalya,
1930’lu yıllarda taleplerini arttırarak saldırgan politikasını sürdürdü. Bu
sırada, Mussolini Mare Nostrum (Bizim Deniz) idealince eski Roma İmparatorluğu
sınırları içinde yer alan Doğu Akdeniz ve Anadolu’yu da yayılma alanları
arasında saymaktan çekinmedi.
İtalya’nın
Akdeniz’de güçlenmesi Fransa’yı rahatsız etti. Bu sebeple İtalya, Almanya’yı
Fransa’ya karşı bir denge unsuru olarak gördü. İngiltere ise I. Dünya Savaşı
sonrası Avrupa’da üstünlük sağlayan Fransa’ya karşı İtalya’yı bir denge unsuru
olarak gördü. Bu yüzden 1935’e kadar İngiltere-İtalya ilişkileri iyi bir
şekilde devam etti. Savaş sonrası ekonomik sıkıntılar ve 1929 Ekonomik
Buhranı’nı İtalya’yı oldukça etkiledi ve doğal zenginliklere sahip Habeşistan’a
doğru yöneltti.
BERLİN - ROMA - TOKYO
MİHVERİ'NİN KURULMASI
İtalya'nın Habeşistan'ı ele geçirmesinin sonuçlarından
biri de, Nazi Almanya'sının ve İtalya'nın birbirine yaklaşması ve uluslar arası
politikada güç birliğine gitmeleridir. Nitekim, 1936 yılında İtalya ve Almanya
arasında birçok karşılıklı ziyaretler yapılmıştır. İki devlet birbirlerini her konuda
desteklemeye başlamışlardır. Mussolini 1 Kasım 1936'da Milano'da verdiği bir
söylevde, bunu tüm çıplaklığıyla ortaya koymuştur: "Berlin - Roma çizgisi
bir taksim çizgisi olmayıp, işbirliği ve barış isteyen bütün Avrupa
devletlerinin etrafında toplanabileceği bir mihverdir" demiştir. Bu Pakt
ile, Almanya ve Japonya arasında siyasi rejim temeline dayalı bir ittifak
yapılmış yapılmış ve bununla "Berlin-Tokyo Mihveri" kurulmuştur. Yayılmacılık konusunda Almanya'dan ve
Japonya'dan geri kalmayan İtalya da, 5 Kasım 1937'de Roma'da imzalanan bir
antlaşmayla Anti-Komintern Paktı'na katılmıştır. Böylece, İkinci Dünya Savaşı'na
giden süreçte önemli bir dönüm noktası olan "Berlin-Roma-Tokyo
Mihveri" oluşturulmuş olmaktaydı.
BÖYLELİKLE YENİ BİR DÜNYA
SAVAŞINA RAMAK KALMAKTAYDI.SAVAŞIN ÇIKMASI DA ALMANYA’NIN POLONYAY’YI İŞGAL
ETMESİYLE BAŞLAYACAKTI.