16 Mayıs 2021 Pazar

YENİDEN BİR SAVAŞ--II.DÜNYA SAVAŞI--AZRA NAZ TÜRKLÜ

 

GİRİŞ

2. Dünya Savaşı, tarihte görülen en yıkıcı, sonuçlarıyla da felaket ve acıya sebep olan bir savaştır. 20.yy insanların ve milletlerin bir kısmını daha iyi bir yaşama sevk ederken birçoklarına da görülmemiş acılar tattırmıştır. İnsanlık tarihi yüzyılın başında ortaya çıkan 1. Dünya Savaşı’nın olumsuz etkilerini unutma fırsatı bulamamışken, aynı zararları 2. Dünya Savaşı ile tekrar yaşamak zorunda kalmıştır. Dünya tarihinin belki de en büyük, en kanlı savaşı olan bu savaş hakkında sayısız sinema filmi ve belgeseller çekilen; makaleler, kitaplar yazılmış; birçok farklı türde sanat eserine konu olan; bu savaşa ilgi hiçbir zaman kaybolmamıştır. Üzerinden uzun zaman geçmesine rağmen hala bilinmeyenleri gün ışığına çıkan, araştırılan, hakkında konuşulan, düşünülen bir savaştır ve böyle olmaya da devam edecektir hiç kuşkusuz. Nedenleriyle, cepheleriyle, sonuçlarıyla, kayıplarıyla, ilkleriyle, kahramanlarıyla, canileriyle, trajedisiyle, sayısız açıdan en ince ayrıntılarıyla yazılmış, çizilmiş, konuşulmaya da devam edilecektir. Şimdi II. Dünya Savaşının nedenleri, gelişimi, cepheleri ve sonuçları hakkında bir daha tarihe not düşelim.

II. DÜNYA SAVAŞI’NIN NEDENLERİ

Almanya’nın Versay ve Nöyyi Antlaşmalarının haksız maddeler içerdiğini düşünerek bu antlaşmaların yeniden gözden geçirilmesini istemesi.

1. Dünya Savaşı’ndan sonra yapılan barış antlaşmalarıyla çizilen sınırlar milliyetçilik esasına uygun olmadığından, bu durumun etnik çatışmalara ve sınır sorunlarının yaşanmasına sebep olması.

İtalya’nın savaşı kazandığı halde isteklerine ulaşamaması ve iktidara gelen faşistlerin saldırgan bir politika izlemesi.

İmparatorluk kurmak isteyen Japonya’nın Asya’dan Avrupa Devletlerini çıkararak sömürge alanlarını genişletmek istemesi.

I. Dünya Savaşı’ndan sonra huzursuzluğun artması ve dünya barışını korumak amacıyla kurulan Milletler Cemiyeti’nin görevini yerine getirememesi.

Japonya’nın Mançurya’yı, İtalya’nın Habeşistan’ı işgal etmesine, Almanya’nın da Rhur Bölgesi’ni silahlandırmasına Milletler Cemiyeti’nin herhangi bir yaptırım uygulayamaması.

İtalya ve Almanya’nın İspanya’daki iç savaşta cumhuriyetçi yönetime karşı faşist General Francisco Franco’nun saflarında savaşmak üzere asker göndererek yeni silah ve uçaklarını denemeleri.

SAVAŞ ÖNCESİNDEKİ YAŞANAN SİYASİ GELİŞMELER

I. Dünya Savaşı sonunda galip devletler, yenilen devletlere siyasi, ekonomik ve askeri kısıtlamalar ve ağır yükümlülükler getiren antlaşmalar imzaladı.

I. Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti, Rus Çarlığı, Avusturya-Macaristan ve Alman İmparatorluğu’nun yıkılması, Avrupa güç dengesini değiştirdi. I. Dünya Savaşı’ndan sonra, Sovyet Rusya’nın komünist rejimi uygulaması, uluslararası alandan soyutlanmasına ve dışa kapalı bir politika izlemesine yol açtı.

Osmanlı Devleti’nin yıkılmasıyla ortaya çıkan Orta Doğu kuvvetler dengesindeki boşluk, İngiltere ve Fransa’nın yayılmacı politikasıyla dolduruldu. İtilaf Devletleri, Almanya ile ağır şartlar içeren Versay Antlaşması’nı imzaladı. Böylece Almanya’nın Avrupa’yı tehdit etmesi engellenmiş oldu. Ancak Almanya’nın uluslararası alanda bıraktığı boşluk büyük sorunlara yol açtı.

Locarno Antlaşması ile de milletler arası politikada yumuşama ve iş birliğine gidilerek barışın sürekliliğini sağlamak amacıyla silahsızlanma çabalarına girişildi. Dünya bu şekilde barışın sürekliliğini sağlamaya çabalarken 1929 Dünya Ekonomik Buhranı etkilerini dünyanın her yerinde göstermeye başladı. Krizin etkileri siyasi gelişmeleri etkiledi. 1931’de Japonya’nın Mançurya’ya saldırması ve art arda çıkan siyasi buhranlar, dünyayı yeni bir savaşın eşiğine getirdi.

II. DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ DEVLETLERİN DURUMU 

ALMANYA


Nazilerin Almanya’da iktidara gelmesiyle Alman dış politikası yeniden şekillendi. Üç aşamada gerçekleşen bu dış politikanın ilk hedefi Versay Antlaşması’nın maddelerinden kurtulmaktı.“TEK MİLLET VE TEK DEVLET” olarak adlandırılan ikinci aşamada bütün Almanca konuşan toplulukları tek bir Alman devleti altında toplamak amaçlandı. Alman dış politikasının üçüncü aşaması ise olarak adlandırıldı. Bu aşamada Almanya’nın  topraklarının Alman ırkına yeterli gelmeyeceği düşüncesiyle Avrupa’da yayılma politikası takip etmekti. Nazi Partisinin iktidara gelmesi Versay’la birlikte kurulan devletler başta olmak üzere birçok devleti endişelendirdi.

    Almanya yayılmacı dış politikasının ilk hedefini uygulamaya koydu. Versay’ın getirdiği askerî kısıtlamalardan kurtulmak için gizlice silahlanmaya başladı ve ordusunu güçlendirdi. 1933’te Silahsızlanma Konferansı ve Milletler Cemiyetinden çekildi. Bunun üzerine İngiltere ve Fransa savunmasını güçlendirdi. Bu gelişmeleri fırsat bilen Hitler, ülkesini koruma gerekçesi ile askerliği mecburi hâle getirip asker sayısını daha da arttırdı.

    Versay Antlaşması’yla Fransa’ya bırakılan Saar Bölgesi halk oylaması sonucunda Alman yönetimine geçti (1 Mart 1935). 7 Mart 1936’da Almanya Ren Bölgesi’ne asker gönderdi. Fransa bu durumu kabul etmek zorunda kaldı. Almanya 13 Mart 1938’de Avusturya ile birleştiğini ilan ederek burayı ilhak etti.




    Hitler’in, dış politikadaki ikinci hedefi, Almanya dışındaki Almanların yaşadıkları toprakları almaktı. Çekoslovakya’nın Südetler Bölgesi’nde 3,5 milyon Alman yaşamaktaydı. Hitler, bu ülkedeki Nazilerin çıkardıkları karışıklıklardan yararlandı. 28 Mayıs1938’de Çekoslovakya’yı işgal etme kararı aldı. İtalya, Südet buhranı sırasında Almanya’yı desteklerken İngiltere ve Fransa bu konuda ortak bir cephe oluşturamadı. SSCB ise müttefiki Çekoslovakya’ya iç sorunları ve sınırları ortak olmadığı için yardım gönderemedi.

     Avrupa’da genel bir savaş ihtimalinin ortaya çıkması üzerine Almanya, Fransa, İtalya ve İngiltere arasında 29 Eylül’de Münih Konferansı toplandı. Bu Konferans’ta Südet, Almanya’ya verilirken Çekoslovakya toprakları İngiltere ve Fransa’nın garantisi altına alındı. Bu konferansa davet edilmeyen SSCB, Batılı devletlerden uzaklaşıp Almanya’ya yakınlaştı.

JAPONYA

I. Dünya Savaşı’nda, Avrupalı devletlerin birbiriyle olan mücadeleleri, Uzak Doğu’ya olan ilgilerini azaltmıştı. Japonya, bu durumu fırsat bilerek Asya’daki yayılmasını hızlandırmak istedi. Almanya’ya karşı savaşa girerek Pasifik’te ona ait (Carolina, Marianne ve Marshall) adaları işgal etti.


 Japonya, 1920’li ve 1930’lu yıllarda Uzak Doğu’nun en güçlü devleti oldu ve Asya içlerine kadar yayılmak istedi. Uzak Doğu’da çıkarları olan Avrupa 1922’de “Washington Deniz Silahsızlanması Konferansı”nı toplayarak Japon deniz kuvvetleri sınırlandırdı.

1929 Ekonomik Buhranı’nın çıkması, Japonya’nın, askerî güce dayalı bir yayılmacı politika izlemesinde etkili oldu. Bu doğrultuda Japonya, 1931’de Mançurya’yı işgal ederek Çin’e yöneldi. Japonya Asya’da istediği gibi hareket edebilmek için 1933’te Milletler Cemiyetinden; 1934’te Washington Antlaşması’ndan çekildi. Aynı zamanda 1934’te, “ASYA, ASYALILARINDIR.” diyerek Batılıların Çin’le olan münasebetlerini kesmelerini istedi. Bu gelişmeler, Uzak Doğu’da güçler dengesini bozdu.

ORTAK REFAH ALANI: Japonya, yayılmacı politikasını Asya devletlerinin dayanışması üzerine kurmuştu. Bu politikaya göre bazı Asya bölgeleri, Japonya’nın denetiminde olmalıydı.

JAPONYA’NIN ÇİN’E YÖNELME SEBEPLERİ

• 1936’da İtalya’nın Habeşistan’a saldırısına, Almanya’nın Ren Bölgesi’ne asker sevk etmesine yeterli tepki gösterilememesi,

• Berlin-Roma Mihveri’nin kurulması,

• İngiltere’nin yatıştırma politikasına başlaması ve İspanya’da iç savaşın yaşanması gibi gelişmelerin Avrupa’dan Japonya’ya etkili bir tepkinin gelmeyeceğini göstermesi,

• ABD’nin tarafsızlık politikası gereği buhranlara karışmak istememesi,

• Kasım 1936’da Japonya ve Almanya’nın imzaladığı Pakt ile SSCB’nin baskı altına alınması

İTALYA

I. Dünya Savaşı’nda istediklerini elde edemeyen İtalya, savaşın sonunda siyasi, sosyal ve ekonomik sıkıntılarla karşılaştı. 28 Ekim 1922'de Napoli'den Roma üzerine yürüyen Faşist Partinin "Kara Gömlekliler" harekatıyla hükümet istifa etmiş ve başbakanlığa Mussolini getirildi. Böylelikle İtalya’da 30 Ekim 1922’de Benito Mussolini önderliğinde Faşisizm’i iktidara taşıdı.





İtalya’nın uzun süreden beri sömürgecilik emelleri vardı. Bu emeller, Mussolini ile birlikte “Roma İmparatorluğu’nun yeniden kuruluşu” adı ile millî bir ideal hâline geldi. İtalya yayılmacı bir dış politika izlemeye başladı. Bu doğrultuda 1924’te İtalya, Yugoslavya’ya baskı yaparak “Serbest Şehir” statüsündeki Fiume’yi, topraklarına kattı.


Milletlerarası bir komisyonda görevli İtalya temsilcisinin Yunanistan’da öldürülmesi üzerine İtalya, Yunanistan’a ait Korfu Adası’nı işgal etti.1924 yılı sonunda Arnavutluk’taki bir iç meseleyi fırsat bilerek Arnavutluk’u nüfuzu altına aldı.

İtalya, 1930’lu yıllarda taleplerini arttırarak saldırgan politikasını sürdürdü. Bu sırada, Mussolini Mare Nostrum (Bizim Deniz) idealince eski Roma İmparatorluğu sınırları içinde yer alan Doğu Akdeniz ve Anadolu’yu da yayılma alanları arasında saymaktan çekinmedi.

İtalya’nın Akdeniz’de güçlenmesi Fransa’yı rahatsız etti. Bu sebeple İtalya, Almanya’yı Fransa’ya karşı bir denge unsuru olarak gördü. İngiltere ise I. Dünya Savaşı sonrası Avrupa’da üstünlük sağlayan Fransa’ya karşı İtalya’yı bir denge unsuru olarak gördü. Bu yüzden 1935’e kadar İngiltere-İtalya ilişkileri iyi bir şekilde devam etti. Savaş sonrası ekonomik sıkıntılar ve 1929 Ekonomik Buhranı’nı İtalya’yı oldukça etkiledi ve doğal zenginliklere sahip Habeşistan’a doğru yöneltti.

BERLİN - ROMA - TOKYO

MİHVERİ'NİN KURULMASI

İtalya'nın Habeşistan'ı ele geçirmesinin sonuçlarından biri de, Nazi Almanya'sının ve İtalya'nın birbirine yaklaşması ve uluslar arası politikada güç birliğine gitmeleridir. Nitekim, 1936 yılında İtalya ve Almanya arasında birçok karşılıklı ziyaretler yapılmıştır.  İki devlet birbirlerini her konuda desteklemeye başlamışlardır. Mussolini 1 Kasım 1936'da Milano'da verdiği bir söylevde, bunu tüm çıplaklığıyla ortaya koymuştur: "Berlin - Roma çizgisi bir taksim çizgisi olmayıp, işbirliği ve barış isteyen bütün Avrupa devletlerinin etrafında toplanabileceği bir mihverdir" demiştir. Bu Pakt ile, Almanya ve Japonya arasında siyasi rejim temeline dayalı bir ittifak yapılmış yapılmış ve bununla "Berlin-Tokyo Mihveri" kurulmuştur. Yayılmacılık konusunda Almanya'dan ve Japonya'dan geri kalmayan İtalya da, 5 Kasım 1937'de Roma'da imzalanan bir antlaşmayla Anti-Komintern Paktı'na katılmıştır. Böylece, İkinci Dünya Savaşı'na giden süreçte önemli bir dönüm noktası olan "Berlin-Roma-Tokyo Mihveri" oluşturulmuş olmaktaydı.

BÖYLELİKLE YENİ BİR DÜNYA SAVAŞINA RAMAK KALMAKTAYDI.SAVAŞIN ÇIKMASI DA ALMANYA’NIN POLONYAY’YI İŞGAL ETMESİYLE BAŞLAYACAKTI.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

YAYIN VE BLOG İÇERİĞİ

  ZAMANSIZ TARİH DERGİSİ YIL/ SAYI : 2020-2021/ 1 GENEL YAYIN YÖNETMENİ: H.VEYSEL KIRLANGIÇ-  TARİH ÖĞRETMENİ YAYIN YÖNETMENLERİ AZRA NAZ ...