--SAVAŞ OYUNU--
Susmayan top sesleri, patlayan silahlar… Kulaklarını kapasalar da hep zihinlerinin derinliklerinde yankılanmaya devam edecek naralar. Acı, hem de çok fazla acı; yeryüzü kırmızıya boyalı, tüm ölümlerin tanığı rüzgârın taşıdığı ağır bir kan kokusu kaplar dört bucağı.
Bu bir oyun, bir savaş oyunu.
Kucağındaki oyuncağa sımsıkı sarılıp dualar mırıldanan çocukların oyunu, buğulu gözlerle onların üzerine siper olan annelerin ise sonu. Bu oyundan sağ çıkanlar binlerce ölüme tanıklık etmenin ağırlığını hisseder yüreğinde.
Yaşadığımız her olay bir etki bırakır ruhumuzda. Ancak bazen, altında ezileceğimiz kadar derin darbeler alırız ruhumuza. Bilincindeysek bu yaraların, iğne iplik alıp dikebiliriz onları. Ama bir çocuk dikmeyi bilmez ve daha kötüsü de olayların farkında değildir, çünkü dünya onun için bir oyun alanından ibarettir. Oyun başlar ve biter, ardından yaşam normale döner. Büyüyünce öğrenir, savaşın böyle olmadığını ve aslında bunu öğrenince büyür.
Normal bir sabahın gecesinde uykusunun silah sesleriyle bölünmesi kim bilir ne kadar korkutur onu. Cehennemden kopup gelmiş gibi manzara vardır penceresinin dışında, onlarca kefensiz mezarını görür ve arkadaşlarıyla saklambaç oynaması gereken yaştaki çocuk, ölüm tarafından sobelenir. Belki babasını da alacaktır ölüm, belki annesini de. Belki evinden tek sağ çıkan kendisi olacak ama o eve ruhunu gömmüş olacak. Bu travmayla nasıl yaşar bundan sonra? Nasıl unutacak hep kulağında çınlayan silah seslerini, yüzlerce ölü bedeni, kabuslarında ölüm senaryosunu defalarca izlediği ailesini? Dizi kanayınca ağlayan bir çocuk, nasıl yaşar bunca yükle?
Tozlu tarih sahnesinin en büyük trajedi oyunudur savaşlar. Başroller, hırstan gözü dönmüş liderler çarpışırken sahnenin göze batmayan kısmında kalır çocuklar.
Onlar en kolay gözden çıkarılanlardır.
Çok değil, bundan yaklaşık bir asır öncesinin çocukları, eskiden koşuşturdukları sokaklardan ellerinde kendilerinden ağır silahlarla geçtiler. Cephede savaştılar, şehit oldular.
Bazıları bu kadar bile şanslı değildi.
Toplama kamplarına götürüldüler. Küçücük bir koğuşta sefalet içinde yüzlerce kişiyle yaşadılar. İşkencelere maruz kaldılar, dövüldüler, öldürüldüler. Elleri kanlı savaş, sonunda hepsinin katili oldu. Sadece vücutlarının değil, ruhlarının da katili…
Kendilerine duyulan nefreti iliklerine kadar hissettiler; bir insan, sevgiye doyması gerektiği yaşta nefret tarafından boğulduğunu hissetti. Bunun ağırlığını hangi zafer kaldırabilir, hangi zenginliğe değer böyle bir şey? İnsanlığın vicdanı nasıl rahat kalabilir bir çocukluk can verirken?
Çocuk denince akla huzur dolu bir evde oyun oynayan çocuklar gelir, ancak savaşın çocukları bu profilden çok uzakta bir yaşam geçirdi. Huzur kelimesini tanıyamadan büyüdüler çünkü içine doğdukları dünya, onlara adaletli davranmadı.
Çünkü savaş oyununda hiçbir şey adil değildi ve onlar bir-sıfır geride başladılar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder